MUSİBET المصيبة
Sözlükte “ansızın bastıran yağmur” anlamındaki savb kökünden türeyen ve “bir şeyin hedefine ulaşması, birinin payına düşmesi” mânasına gelen isâbet masdarından isim olan musîbet, “insanın genellikle kendi iradesi dışında ve beklemediği şekilde karşılaştığı durum” demektir. Daha çok hastalık, kıtlık, zarar ziyan, yangın, deprem gibi âfetler, sevilen birinin ölümü vb. ağır sıkıntı veren şeyler için kullanılır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ṣvb” md.; Lisânü’l-ʿArab, “ṣvb” md.). Cürcânî musibeti “insanın tabiatına uymayan şey” diye tanımlamış ve buna ölümü örnek göstermiştir (et-Taʿrîfât, “el-Muṣîbe” md.). Ya‘kūb b. İshak el-Kindî’den itibaren pek çok İslâm âliminin benimsediği anlayışa göre ölüm de dahil olmak üzere musibetler hayatın bir parçasıdır, tabii ve kaçınılmaz gerçeklerdir. İnsanın hiçbir musibetle karşılaşmaması için hiç var olmaması gerekir. Çünkü musibetler değişme ve bozulma niteliği taşıyan şeylerin değişmesinden, bozulmasından ileri gelmektedir. Eğer dünyada bozulma olmasaydı varlık da olmazdı. Musibetlerin olmamasını istemek tabiattaki oluşma ve bozulma kanununun ortadan kalkmasını istemek olur ki bu da imkânsızdır
İSTİRCÂ الاسترجاع
Bir musibet anında Allah’ın takdirine rızâ gösterip O’na sığınarak teselli bulmayı ifade eden söz ve davranışlar için kullanılan bir terim. Sözlükte “geri dönme, yapılmakta olan bir işi, bir davranışı terketme” anlamındaki rücû‘ kökünden türeyen istircâ‘ musibete uğrayan, özellikle bir yakınını kaybeden müminin Bakara sûresinin 156. âyetinde geçen, “Şüphesiz biz Allah’a aidiz ve muhakkak ki O’na döneceğiz” meâlindeki kısmı okuyup bu inancına uygun bir teslimiyet hali ortaya koymasını ifade eder.
-