Please enable JavaScript.
Coggle requires JavaScript to display documents.
EDEBİYAT AKIMLARI, HÜMANİZM, ROMANTİZM, POSTMODERNİZM, PARNASİZM,…
EDEBİYAT AKIMLARI
Hümanizm, 14. yüzyılda İtalya’da doğan, insanı evrende tek ve en yüksek değer olarak gören,
-
Hümanistlere göre sanatın ve edebiyatın asıl konusu insandır. İnsan, özünde mükemmel bir
-
İnsan sevgisinden yola çıkan hümanistler, içinde yaşadıkları çağa, topluma, yerel ve ulusal değerlere uzak kalmışlar; evrenselliği hedeflemişlerdir
-
- yüzyılın ikinci yarısında dili yabancı etkilerden kurtarıp şiirin kurallarını saptamaya çalışan François de Malherbe ile başlayan klasisizm, özellikle 17. yüzyılda gelişmiştir.
-
Fransa’da 17. yüzyılın ikinci yarısında, iç karışıklıklar sona ermiş, derebeylik ve kilise direnişleri kırılmış soylular sarayın buyruğuna girmiş ve monarşi güçlenmişti. Siyasal alanda görülen bu düzen ve kurala uygunluk etkisini edebiyatta da göstermeye başlamış hatta dilin ve edebiyatın kurallarını saptamak üzere Fransız Akademisi kurulmuştu. Ayrıca filozof Descartes’in Rasyonalizm felsefesi sanatçılarda pozitif düşüncenin temellerini atmıştı.
- yüzyıl sonlarına doğru ortaya çıkmış 19. yüzyıl başlarında bütün Avrupa’ya yayılmıştır. Klasik sanatın sıkı kurallarına bir tepki olarak doğmuştur.
-
- yüzyıl aydınlanma çağı olarak görülür. Klasisizmin ortaya koyduğu akıl ve sağduyu, bilimin gelişmesini hızlandırmış, toplum yapısı, gelenekler, siyaset yeniden bilimsel açıdan ele alınmıştır. Bunun sonucu olarak Jean Jacques Rousseau, Montesquieu, Diderot gibi felsefeciler, ilerlemeye engel oluşturan tüm önyargı ve zorbalığa karşı düşünce yoluyla çetin bir savaş açmış, dinsel hoşgörü, toplumsal ve siyasal eşitlik, birey haklarına ve düşünce özgürlüğüne saygı gibi konulan halka yaymaya çalışmışlardır. Bu fikirler halk tarafından benimsenmiş ve sonuçta Fransız İhtilali patlak vermiş, monarşi yıkılmış, soylulara karşı burjuva sınıfı oluşmuştur. İşte Romantizm, böyle bir ortamda doğmuştur.
Parnasizm, Fransa’da şiir türünde ortaya çıkmış bir akımdır. Şiirdeki gerçekçilik diyebileceğimiz bir anlamda realizmle natüralizmin şiirdeki sentezinden oluşmuştur. 1886’da “Parnas” adlı derginin yayınlanmasıyla ortaya çıkmıştır (Parnas: Mitolojide ilham perilerinin yaşadığına inanılan efsanevi dağın adı).
Parnasyenler şiiri salt biçim olarak görürler. Bu nedenle biçim güzelliğini her şeyin üstünde tutarlar. Yine aynı nedenlerle ölçü ve uyağa çok önem vermişler, ritmi ön plana çıkarmışlardır.
-
Natüralizm ya da doğalcılık; felsefe, sanat ve edebiyatta doğal Dünya'yı temel alan çeşitli akımlara verilen ortak ad. Bu akımların takipçilerine natüralist denir. Bunun yanı sıra doğa tarihi ile uğraşan bilim insanlarına da natüralist denir.[1]
Edebiyatta ve sanatta natüralizm, doğayı detayları ile olduğu gibi yansıtmayı öngören akımların genel adıdır.[1]
Felsefede natüralizm, her şeyin doğal varlıklardan, doğal nedenlerle oluştuğunu, doğaüstü varlıklara ve açıklamalara itibar edilmemesi gerektiğini savunan düşüncedir.[1]
Modernizm, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan kültürel, sosyal veya siyasi bir hareketi tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Bazı yorumcular bu akımı öz-bilinç ve öz-referans ile karakterize edilen bir düşünce tarzı olarak tanımlarken, diğerleri insan yaratıcılığını ve bilim ve teknolojinin dünyamızı şekillendirme gücünü yücelten sosyal açıdan ilerici bir akım olarak görmektedir.
Kültür tarihçisi Roger Griffin'e göre modernizm, giderek parçalanan ve sekülerleşen bir dünyaya düzen ve amaç duygusunu yeniden kazandırma arzusundan kaynaklanıyordu. Modernistler sanat, mimari, felsefe ve siyasette yeni ve yenilikçi yaklaşımları benimseyerek mümkün olanın sınırlarını zorlamaya ve daha ütopik bir gelecek yaratmaya çalıştılar.
- yüzyılın ikinci yarısında parnasizme tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır. Parnasyenler insan duygularına, izlenimlere önem vermiyorlardı. Onlar için önemli olan gerçekti, düşüncelerdi. Sembolistler bu anlayışa karşı çıkmış, duygusallığa, insanın iç dünyasına yönelmişlerdir. Onlara göre somut varlıklar, dış dünya ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir. Çünkü dış gerçek ancak insanın algılayış biçimiyle var olur. Yani insan onu nasıl algılıyorsa öyle değerlendirilir. Sembolistler, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır.
Şiiri sessiz bir şarkı olarak tanımlamışlar ve müziği şiirin amacı durumuna getirmişlerdir. Onlara göre şiir düşüncelere değil duygulara seslenmelidir; çünkü şiir bir şey anlatmak için yazılmaz.
Postmodernizm, modernizmin sonrası ve ötesi anlamında bir tanımlama olarak kullanılmaktadır ve modern düşünceye ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin sorunsallaştırılmasıyla ve hatta bunların yadsınmasıyla birlikte yürütülmektedir.[1][2] 20. yüzyılın ortalarında ortaya çıkan postmodernizm; mimari, felsefe, edebiyat, resim gibi alanlarda kendini göstermiştir.[3][4]
-
-
-
-
-
-
-