Please enable JavaScript.

Coggle requires JavaScript to display documents.

Kürk Mantolu Madonna, YAPI, image - Coggle Diagram

- - - - "Annemin ve bilhassa babamın bana sık sık:" yahu, sen kız olacakmışsın ama yanlış doğmuşsun!" dediklerini hatırlıyorum.
      - "Tabiatımda manasız denilecek kadar ileri giden bir çekingenlik vardı ki, çok kere etrafım tarafından yanlış anlaşılmama, aptal yerine konmama sebep olur ve beni üzerdi.
      - "Sakın siz de başka erkekler gibi düşünmeyin..." dedi "sözlerime başka manalar vermeye kalkmayın...Ben hep böyle apaçık konuşurum...Bir erkek gibi...Zaten birçok taraflarım erkeklere benzer...Belki bunun için yalnızım..." (Maria)
    - - "Bu hulyalar, hareketlerimle büyük bir tezat teşkil edecek kadar cesurca ve genişti: Okuduğum sayısız tercüme romanlarındaki kahramanlar gibi, her sözüme tereddütsüz itaat eden maiyetimle beraber ortalığı kasıp kavurduğum, bir mahalle ötede oturan Fahriye ismindeki bir kızı, yüzümde bir maske ve belimde çifte tabancalarla, dağlardaki muhteşem mağarama kaçırdığım olurdu."
      - Maria Puder karakterinin de düşünceleri ve davranışları arasında çatışma görülür
        
        "Fakat şimdi yapmakta olduğu işi asla istemediği meydandaydı. Keman çalışında hiç bir fevkaladelik yoktu ve sesi ancak kendiliğinden güzel daha doğrusu tesirliydi . Sarhoş bir oğlan çocuğunun ağzından dökülür gibi, şikayetle titreyen şarkılar söylüyordu. "
  - - - zamanın önemli iki yahudi ailesinden biri olan Tietze'ler kurmuştur
    - - Raif Efendi, tablodaki kadının ifadesinde kendi melankolik ruh halini ve duygusal derinliğini bulur.
      - Tablodaki kadının duruşu ve ifadesi, Raif Efendi'nin "Kürk Mantolu Madonna"ya duyduğu hayranlığın sembolik bir yansımasıdır.
  - - - Yabancılaşma
        
        İnsanın doğa ve topluma duyduğu aidiyet duygusunu kaybetmesi
        
        Raif’in feminen tavırları, Maria Puder’in maskülen tavır ve tutumları her iki karakterin de toplumsal ve bireysel kimlik bunalıma girmesine ve yabancılaşmasına sebep olmaktadır (İlhan, 2012: 41; Aras, 2014: 229; Ulutaş & Ulu, 2015: 2108).
        
        Yozlaşma
        
        Bireylerden meydana gelen toplumu, insani
        değerlerden yoksun bırakan sosyal bir hastalık
        
        Sabahattin Ali; aile, toplumsal çürüme, tabiat şartları ve savaş gibi ortam ve sebepler yüzünden zamanla katılaşan birtakım kuralların insan fıtratını aslından uzaklaştırmasını ve insanı âdeta bir kafes içine alıp aşındırmasını eleştirmektedir. Romanda açıkça dile getirilmese de kurgu içindeki tasarruflardan hareketle denilebilir ki Sabahattin Ali’ye göre esas olan, iyi ve temiz olarak dünyaya gelen insanın fıtratını korumaktır.
        
        Gerçeklikten Kopuş
        
        Bir şeyi idealize edip iç dünyasına öyle gömülmek ki, yanı başındaki gerçeği fark edememek
        
        "Onu o zaman nasıl tanıyamadığımı bir türlü anlamıyordum. Tablo, aslını görmek kudretini gözlerimden alacak kadar mı beni sarmıştı?" (s.75)
        
        Toplumsal cinsiyet normları
        
        Kadınlara ya da erkeklere toplum tarafından biçilen kültürel motifler, kadınlara duygusal olma, yardımsever ve şefkatli olma, uzlaşmacı ve yapıcı tavırlarla sosyal ilişkiler kurma gibi bir dizi toplumsal bilinçaltı unsurları öğretmektedir (Ecevit, 2011:4). Erkeklere ise güçlü olma, rasyonellik, para kazanma, rekabet etme, koruyucu ve kollayıcı olma, psikolojik olarak baskınlık gibi davranışları ve eylemleri üretme görevini vermektedir (Sancar, 2011:170; Demir, 2021a: 297).
        
        "Ben hep böyle açık konuşurum, bir erkek gibi. Zaten birçok taraflarım erkeklere benzer." (s.85)
        
        "Siz sahiden bir genç kız gibi mahçupsunuz." (s.88)
        
        "Siz sahiden başka erkeklere benzemiyorsunuz, pek yumuşak başlısınız." (s.92)
        
        Ataerkillik
        
        erkek egemenliğine dayalı bir toplumsal ve kültürel yaşam, kadınların bağımlı bir toplumsal grup olarak yaşamlarını devam ettirdikleri bir sosyal düzen
        
        "Tahammül edemediğim şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşudur." (s.108)
        
        "Benim sözlerimi kesmeden, fikrimi çevirmeye ikna etmeye, yola getirmeye kalkmadan dinleyen ilk erkek sizsiniz." (s.110)
        
        "Bir erkek için bu kadar korkak olmak hoş değil." (s.102)
        
        Yazar, erkeklerle eşit haklara sahip, hane içi sorumluluklarının ötesinde kamusal alanda bağımsız bir şekilde temsil edilen, haklarının farkındalığına sahip, iş hayatında çalışarak kendi geçimini sağlayabilen bir kadın profili idealize etmektedir.
  - - - Berlin’de Bir Türk Olarak Kendini Yersiz Hissetmesi Platon'un Mağara Alegorisi
        
        Fiziksel Yabancılaşma: Berlin, onun doğup büyüdüğü Osmanlı topraklarından çok farklıdır. Soğuk, düzenli ve mesafeli bir şehir olarak betimlenir. Sokaklarında dolaşırken, kalabalığın içinde yalnız olduğunu hisseder. "Berlin’de uzun uzun dolaşıyor, sokakların kalabalığı içinde kendimi daha bir yapayalnız hissediyordum." (Sayfa 58-59)
        
        Modern Dünyada Yabancılaşma Alegorisi
        
        Şehir ve birey ilişkisi
        
        Kalabalık içinde yalnızlık Alegorisi
        
        Uyumsuzluk hissi
        
        “Konuşuyordum. Cevaplar veriyordum. Fakat bunlar benim için manasız ve lüzumsuz kelimelerden ibaretti. Bu insanlar, konuştuklarımızın dışında da bir dünya taşıyorlardı içlerinde. Ve ben ona hiçbir zaman giremeyecektim.” (Sayfa 64-65)
        
        Anlaşılmayan Birey Alegorisi
        
        İç Dünya ve Dış Dünya Çatışması Alegorisi
        
        Raif, Berlin’de insanlarla kaynaşamaz. Etrafındaki insanlar onun varlığını fark etmez ya da önemsemez. Sadece gözlemci bir konumda kalır, sanki bir hayalet gibi varlık gösterir.
        "Etrafımdaki insanların arasında bir hayalet gibi dolaşıyordum. Onlar beni görmüyorlar, ben de onlara yaklaşamıyordum." (Sayfa 72-73)
        
        Görünmezlik hissi
        
        Bağ kuramama
        
        Topluma yabancılaşma
        
        Yabancı Kimliği: O, Batı kültürünün içinde Doğulu bir adam olarak kendini eksik ve farklı hisseder. Ne tamamen Batılıdır ne de Doğulu kimliğini tam olarak yaşatabilir—bu ikilik, onun içindeki çatışmayı artırır.
        "Ne oraya aittim ne buraya. Burada yabancıydım, orada ise anlaşılmaz biriydim. Kendi kimliğim bile bana tuhaf geliyordu." (Sayfa 86-87)
        
        Kimlik bunalımı
        
        İki dünya arasında sıkışmışlık
        
        Doğu-Batı Alegorisi
        
        Kendini hiçbir yere ait hissedememe
        
        KaDeWe gibi yerler, Batı’nın modern ve tüketim odaklı dünyasını temsil eder. Ancak Raif için bu dünya ulaşılamaz ve anlamsızdır. Oradaki ihtişam, onun yalnızlığını daha da belirgin hale getirir.
        “Dükkânların, mağazaların önünden geçerken camekânlarda teşhir edilen türlü lüks eşyaya bakıyordum. Bunlar bana hiçbir şey ifade etmiyordu. İnsanların bunlara bu kadar kıymet vermesi, bana garip ve anlaşılmaz geliyordu. İçeri girenler, bir şeyler alanlar... Hepsi bana birer yabancı gibiydi.” (Sayfa 53-54)
        
        Tüketim kültürü
        
        Yabancılaşma Alegori
        
        Değersizlik hissi
    - - Maria’nın Gerçek Hayatta Hem Yakın Hem Uzak Olması
        
        Yakınlık
        
        “Sen şimdiye kadar hep yanlış yerlerde aramışsın... Ben de öyle! Halbuki biz birbirimizi çoktan bulmuşuz.” (Sayfa 78-79) Bu alıntıda Maria, Raif’e daha önce kimseyle böyle derin konuşmalar yapmadığını, ancak onun kendisini anlayabileceğini düşündüğünü söylüyor. Bu, onun Raif’e karşı ne kadar samimi olduğunu ve ona gerçekten güvendiğini gösteriyor.
        
        Toplumsal ve bireysel yalnızlığın alegorisi
        
        Uzaklık
        
        "Ben kimseye bağlanmak istemiyorum. İnsanlardan hoşlanmıyorum. Sevilmek de istemiyorum. Çünkü bunun mukabilinde benden de bir şeyler isteneceğini biliyorum.” (Sayfa 72-73)
        
        toplumsal ilişkilerin alegorisi
        
        Özgürlüğü koruma
        
        "Beni olduğum gibi kabul et. Bazen senden kaçabilirim, bazen de hiç olmadık bir zamanda sana sokulabilirim." (Sayfa 85)
        
        Özgürlük isteği alegorisi
        
        Bağımsız Ruhu
        
        Duygusal Dalgalanmaları
        
        Duygusal gelgitler
        
        Tutarsız yakınlık
        
        Kedi metaforu
        
        “Bu gözler beni her gün biraz daha kendisine çekiyor, içimi gördüğünü hissediyordum. Fakat aynı zamanda, ona hiçbir zaman ulaşamayacağımı da biliyordum.” (Sayfa 49-50)
        
        Maria, bir insan olmaktan öte Raif’in ulaşamayacağı her şeyin, hayallerin, kayıpların ve içsel çatışmaların bir sembolü haline gelir.
    - - Amacı
        
        Mesaj Vermek
      - Simgesel Sözler,simgeler
        
        Somut Hikaye
  - - - Aşkın Hastalık Olarak Görülmesi
        
        “Bazen onun birkaç gün görünmemesi yahut bana karşı eskisi kadar sıcak olmaması beni hasta gibi yapıyordu. İçim daralıyor, yaşamak istemiyordum.” (Sayfa 88-89)
        
        Aşk ve hastalık benzetmesi
        
        Bağlanma korkusu
        
        Kendini kaybetme endişesi
        
        "Ben kimseye bağlanmak istemiyorum. Bağlanmak beni hasta eder. Çünkü birine bağlanınca kendimi kaybetmekten korkuyorum." (Sayfa 74-75)
      - Raif’in Görünmezliği ve Anlaşılma Arayışı
        
        “Ben sanki yaşayan bir insan değil de etrafta dolaşan bir gölgeydim. Kimse varlığıma aldırmıyor, kimse beni fark etmiyordu.” (Sayfa 62-63)
        
        Görünmezlik
        
        Kimlik Kaybı
        
        Gölge Metaforu
        
        “Beni fark eden, içimde bir insan olduğunu gören ilk kişi sendin. Bundan önce kimse beni gerçekten görmemişti.” (Sayfa 80-81)
      - Kitapların Sığınak Olması ve Platon'un Mağara Alegorisi (1. dakikadan itibaren)https://www.google.com/search?sca_esv=32ae3e4c27749343&q=ma%C4%9Fara+alegorisi&udm=7&fbs=ABzOT_AeWVZgM1ygG9loIv1sab0jrtopB7HdgbCfCA6R89jSDRthi0PRTSMu59v2g7NSTtPnFF9rxuLdahF9_YRqA0Qt69HO-xelpHAPgyHg6UlrzmdFkTLVmIGrzeIm2rAkAVySpTc6hBSigX2Kw9_FlMwlNTzn7q3Hfdzp0FrKs3JbygTtzCeLx5cR6J22zhqtK81eBgpM1isyStp86AJAH0vEl3LYtEmXL_QNT2d52L47bv8lZtb0Bh4W2W6BR7LWUopRis36&sa=X&sqi=2&ved=2ahUKEwjC_JmP6IaMAxWWhP0HHYRNMyIQtKgLegQIDRAB&biw=735&bih=728&dpr=1.25&safe=active&ssui=on#fpstate=ive&vld=cid:8f34c340,vid:RmBizVdmp68,st:0
        
        “Bütün günümü kitap okuyarak geçiriyordum. Dış dünyada beni ilgilendiren hiçbir şey yoktu. Sayfaların arasında kaybolmak, insanlarla beraber olmaktan çok daha kolaydı.” (Sayfa 58-59)
        
        Kitapların Sığınak Olması
        
        Kitapların Raif efendi için bir kozaya benzemesi
        
        “Kitaplar güzel şeyler... Ama bana yetmiyorlar. Ben yaşayarak öğrenmek istiyorum. İnsanları, hayatı kitaplardan değil, kendi tecrübelerimden tanımak istiyorum.” (Sayfa 79-80)
        
        Raif Efendi için kitaplar, gerçek hayattan uzak, hayali dünyaların gölgelerini sunduğu bir mağaradır.
        
        Mağara Alegorisi’ndeki gibi, sadece gölgelerle yetinir, gerçek insan ilişkileri kuramaz.
      - Tanım
        
        Amaç
        
        Etkili Çarpıcı ve Derin Açıklama
        
        İki farklı Kavram
        
        Benzerlik
  - - - “Bu gözlerde garip, izahı imkânsız bir hüzün, insana dokunan bir yalnızlık vardı. Onlara her baktıkça içimde tarif edemediğim bir sıkıntı duyuyordum.” (Sayfa 49-50)
      - “Kürk mantonun içinde kaybolmuş gibi duruyordu. Bu, ona garip bir asalet veriyordu. Ama aynı zamanda, onu daha da uzak ve dokunulmaz yapıyordu.” (Sayfa 52-53)
    - - “Sokaklar bomboştu. Sis her yeri kaplamıştı. Etrafımdaki insanların yüzlerini bile seçemiyordum. Bu şehirde ben de bir gölge gibi dolaşıyordum.” (Sayfa 67-68)
      - “Kar yağmaya başlamıştı. Üzerime ince bir örtü gibi yağıyordu. Fakat ben hiçbir sıcaklık hissetmiyordum. Etrafımdaki insanlar da benim için birer gölgeden farksızdı.” (Sayfa 75-76)
      - “Bütün bu caddeler, bütün bu sokaklar, dükkânlar, tramvaylar, otomobiller bana ne kadar yabancıydı! Aralarına karıştığım zaman bile beni aralarına almayacak, benimle temas etmeyeceklerdi.” (Sayfa 55-56)
    - - “Saçları açık ve darmadağınık duruyordu. Rüzgâr her estiğinde savruluyor, ona vahşi bir güzellik katıyordu. Sanki hiç kimsenin ona sahip olamayacağını, asla evcilleştirilemeyeceğini anlatıyordu.” (Sayfa 61-62)
        
        Özgürlük
        
        Bağımsız Bir Ruh
      - “Gözlerini bana dikti ama içinde hiçbir sıcaklık yoktu. Bir anlık ilgisini çekmiş gibiydim ama sanki bu ilgiyi fazla uzun tutmak istemiyordu.” (Sayfa 66-67)
        
        Soğuk ve Mesafeli Oluşu
        
        Geçici ve yüzeysel bir bağ kurmaya yatkın olması
      - “Gülümsedi ama bu, alışılmış bir gülümseme değildi. Biraz alaycı, biraz da meydan okuyan bir hali vardı. Sanki dünyayı ve içindekileri küçümsercesine bakıyordu.” (Sayfa 73-74)
        
        İnsanlara karşı duyduğu kırgınlık
        
        İnsanlara karşı duyduğu ilgisizlik
    - - “Bir gün aynada kendime baktım ve ne kadar yabancılaştığımı fark ettim. Sanki karşımdaki yüz bana ait değilmiş gibi geldi. Kaşlarım, gözlerim, ağzım... Ama ben değil. Uzun uzun baktım ama yine de içimde bir tanışıklık hissi uyanmadı.” (Sayfa 77-78)
        
        Ayna ve Yabancılaşma İmgesi
      - “Gözlerimin içine baktım. İçlerinde hiçbir şey yoktu. Ne bir heyecan ne bir beklenti... Sadece bomboş bir ifade. Eskiden nasıl baktığımı bile hatırlamıyordum.” (Sayfa 83)
    - - “İnsan seli akıp gidiyordu. Herkesin bir yere yetişmesi lazımdı, herkes konuşuyordu. Ama ben hiçbirini duymuyordum. Gürültünün içinde sanki büyük bir sessizlik vardı.” (Sayfa 65-66)
      - “Kafelerde insanlar vardı, konuşuyorlardı, gülüyorlardı ama hepsi birbirine yabancıydı. Kimse gerçekten yanındakine dokunamıyordu. Bu şehirde herkes kendi yalnızlığını yaşıyordu.” (Sayfa 72)
    - - Amaç
        
        Zihinde Canlandırma
      - Sanatsal ve Etkili
- - - - • Özellikle toplumcu gerçekçi edebiyat anlayışıyla tanınır.
      - • Roman ve hikâyelerinde psikolojik çözümlemelere büyük yer vermiştir.
      - • Özellikle "Kürk Mantolu Madonna" adlı eseri, günümüzde bile popülerliğini korumaktadır. (Evrensel bir metindir)
      - • Anadolu insanını ve toplumdaki eşitsizlikleri gerçekçi bir dille anlatmıştır.
  - - - Romanın yazılmasında, başta yazarın duygu ve düşünce dünyasında yer edinen insan, sevgi, aşk, yalnızlık ve yabancılaşma temalarının olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca Sabahattin Ali’nin 1928 yılında Almanya’ya devlet kanalıyla gönderildikten sonra orada tanıştığı ve âşık olduğu Frolayn Puder adlı bir bayanla yaşadığı yoğun duygular da eserin yazılmasında diğer bir etken olarak karşımıza çıkar. (İLHAN,2012,s15)
- - - - Yazarlar
        
        Sait Faik Abasıyanık
        İnsanlığın tüm çelişkilerini, bunalımlarını öyküsünün temeline yerleştirdi. Ona göre her şey insanı sevmekle başlar.
        
        Oğuz Atay
        İlk romanı “Tutunamayanlar“da küçük burjuva dünyasına ironiyle yaklaştı. Kitapta olaylar, küçük burjuva dünyasının değerlerinden ölümüne nefret eden bir gencin, kendisini öldürmesiyle noktalanır.
        
        Haldun Taner
        Öykülerinde bireyin toplumdaki yaşam biçimleri üzerinde durdu. Bunların aksayan yanlarını mizah unsurları kullanarak anlattı. Eski ve yeni yaşam biçimi arasında kalmış insanların, sonradan görme zenginlerin yaşamlarını ele aldı. Toplumun değişik kesimlerden seçtiği kişilerin tutarsızlıklarını, çelişkilerini ikiyüzlülüklerini sergiledi.
        
        Yusuf Atılgan
        Romanında insan ve şehir yaşamı psikolojik bir yaklaşımla verilir ve yabancılaşma, yalnızlık ve aile kavramı irdelenir.
      - Eserler
        
        Tutunamayanlar
        Türk aydınının kimlik arayışını ve bu arayışın toplum ile etkileşimini anlatır.
        
        Tehlikeli Oyun
        Roman, Hikmet'in eşi Sevgi'den ayrıldıktan sonra yaşadığı ruhsal çöküntüyü ve yeni bir yaşam kurma çabalarını konu alır.
        
        Kürk Mantolu Madonna
        Romanın ana konusu, monoton bir hayat yaşayan Raif Efendi'nin Maria Puder adındaki gizemli kadına aşık olmasıdır. Maria'nın varlığı Raif Efendi için bir kırılma noktası olacak ve onun kendi monoton hayatını sorgulamasına neden olacaktır.
        
        Alıntılar
        
        "Bir kişiye olsun içimdekileri dökebilsem...Bunu sahiden istesem bile artık böyle bir insan bulmama imkan yok"
        
        Beni görmesi ihtimali karşısında saklanacak yer aradığıma göre ne diye buraya gelmiş ve yolunu beklemiştim? Şimdi ne diye arkasından gidiyordum? Acaba o muydu?
        
        Gölgesizler
        Varlık-yokluk sorunları, zaman-mekân ilişkisi konu edilmektedir.
    - - Sorgulama
      - Birbire zıt kavramlar ele alınır (Proletarya Burjuvazi)
      - Geleneklere isyan
      - Yorum
- - - - Evet!" dedim, "Güzel bir resim..." Sonra, neden bilmem, bir yalan söylemek, bir nevi izahat vermek lüzumunu hissederek mırıldandım: "Anneme pek benziyor da..." "Ha, demek onun için böyle gelip saatlerce bakıyorsunuz!" "Evet!" "Anneniz öldü mü?" "Hayır!" Sözüme devam etmemi istiyormuş gibi bekledi. Ben, başımı eğip önüme, ilave ettim: "Çok uzakta bulunuyor!" "Ya!.. Nerede?" "Türkiye'de!" "Türk müsünüz?" "Evet!" "Ecnebi olduğunuzu anlamıştım!"
    - - "Son söylediğim cümle ile yalanımı nasıl ele vermiş olduğumu düşününce büyük bir şaşkınlığa uğradım. Hemen yerimden kalktım ve gözlerimi etrafıma çevirmeye cesaret edemeyerek sokağa fırladım."
    - - Gözlerim duvarda asılı saate kayıyor, tik tak, tik tak, zaman ilerliyor ama ben hâlâ buradayım, düşüncelerim birbirine dolanıyor, kahve soğumuş, pencereden içeri süzülen ışık yerde garip şekiller çiziyor, çocukken gördüğüm o rüyayı hatırladım şimdi, uçurumun kenarında duruyordum, rüzgâr yüzüme çarpıyordu, ama düşmüyordum, düşmeyi bekliyordum sadece, tıpkı şimdi beklediğim gibi, neyi beklediğimi bilmiyorum.
    - - Kişi tanıtımı
        
        Fiziksel portre Bu soluk yüz, bu siyah kaşlar ve onların altındaki siyah gözler; bu koyu kumral saçlar ve asıl, masumluk ile iradeyi, sonsuz bir melal ile kuvvetli bir şahsiyeti birleştiren bu ifade, bana asla yabancı olamazdı. Ben bu kadını yedi yaşımdan beri okuduğum kitaplardan, beş yaşımdan beri kurduğum hayal dünyalarından tanıyordum.
        
        Ruhsal portre Boncuk mavisi gözleri, eşya üzerinde bir saniyeden daha fazla duramıyor ve doğduğu andan beri mahkûm olduğu sebepsiz bir iç sıkıntısını aksettiriyordu. Üstleri başları daima bakımsız, yüzleri ve elleri daima kirli ve benizleri daima soluk olan çocuklarına, anlayamadığı melun bir düşmanın musallat ettiği iki ceza gibi kızıyor, süslenip sokağa çıkacağı sırada kirli elleriyle üstüne dokunmamaları için onları yanından nasıl uzaklaştıracağını bilemiyordu.
      - Olay anlatımı
        
        "Monoton bir hayat yaşayan Raif'in sabunculuğu öğrenmek adına Almanyaya gitmesi ve Maria Puder'e aşık olması"
      - Geriye dönüş
        
        Kitapta sorumlu olduğumuz 46-90 kısmı bir Geriye Dönüş örneğidir
- - - - Ana Karakterle empati kurmayı, onun kendi içindeki ve başkaları hakındaki düşüncelerini anlamayı kolaylaştırır.
      - Anlatıcı -> Ana Karakter
      - Kahraman Anlatıcı (1. Şahıs anlatım)
    - - Raif Efendi'nin askerlikten eğitim hayatının sekteye uğraması
        Alıntı: "Umumi Harbin son senelerinde, on dokuz yaşlarında askere alındım; fakat daha talimgahta mütakere ilan edildi. Kasabaya döndüm. Tekrar idadiye devam edip bitiremedim." (Ali,2016:47)
        
        Sanayii Nefise Mektebi
        
        Mis Sabunculuğu ve Almanya
        
        "Avrupa"da ilk haftalar
        Alıntı: "İlk haftalar, kendimi idare edecek kadar lisan öğrenmek ve hayran hayran etrafıma bakınarak şehri dolaşmakla geçti. İlk günlerin şaşkınlığı çok sürmedi. Burası en nihayet bir şehirdi." (Ali,2016:51)
        
        Kürk Mantolu Madonna tablosu
        “O, benim hayalimdeki bütün kadınların bir terkibi, bir imtizacıydı." (Ali,2016:55)
        
        Maria Puder ile ilk karşılaşma
        
        Kürk Mantolu kadını Atlantik'e takip
        
        kaynaşma
        
        Buluşma
    - - Raif Efendi
        
        Ressam
        
        Maria Puder
        
        "Atlantik" adlı bir mekanda kemancı ve solisttir.
        
        Atılgan
        
        Açık Sözlü
        
        Yalnız
        
        Özgür, Hür
        
        Toplumsal kalıplara uymayan
        
        Erkeksi özelliklere sahip
        
        Erkeklerin "sürekli isteme" özelliğini sevmeyen
      - Utangaç
        
        İnsanların Düşüncelerini bilmesinden rahatsız olan
        
        Yalnız
        
        Kadınsı bir kişilik
        Alıntı: “Yahu, sen kız olacakmışsın da yanlış doğmuşsun.” (Ali,2016:48)
        
        Hulyalara dalmayı, hayal kurmayı seven
        
        Uzun Yürüyüşler
        
        "O" Kişiyi bulmak için kendisini diğerlerinden soyutlayan
        Alıntı: “Bunu ancak şimdi anlıyordum. Kendimi bildim bileli , bütün günlerimi, haberim olmadan ve nefsime itiraf etmeden, bir insanı aramakla geçirmiş ve bu yüzden bütün diğer insanlardan kaçmıştım." (Ali,2016:62)
    - - 1900-1930 yılları
      - I. Dünya Savaşı
      - Türkiye'de Kurtuluş Savaşı
      - Almanya'da siyasi ve ekonomik karışıklıklar
    - - Almanya-Berlin
        
        Türkiye-Havran
        
        Türkiye
        
        Kurtuluş Savaşı ve zafer
        Alıntı: "O dönemlerde düşman Türkiye’den çekilmiş, Havran kurtulmuş, Raif Efendi’nin babası mektuplarında vatan sevgisiyle coşuyordu." (Ali, 2016:66)
      - Almanya'da ekonomik kriz
        Alıntı: "Almanya'da, paranın kıymetini kaybetmesi yüzünden, ecnebilerin gayet ucuz, hatta İstanbul'dakinden daha az bir para ile geçindiklerini bir yerden duymuş, ..." (Ali, 2016:50)
      - Almanya'daki Siyasi Karışıklıklar
        
        Weimar Cumhuriyeti'nin İstikrarsızlığı
        
        Kızıl Ordu ve Solcu Hareketler
        
        Beyaz Ordu ve Sağcı Hareketler
        
        I. Dünya Savaşı'nın Sonuçları
        
        Paris Barış Konferansı ve Versailles Antlaşması'nın Etkileri
        Alıntı 1: “Herkesin Almanya’yı kurtarmak için kendine göre bir fikri vardı. Fakat bütün bu fikirler hakikaten Almanya’ya değil, her birinin kendi şahsi menfaatlerine bağlıydı.” (Ali, 2016:52)
        Alıntı 2: "Soğuk, rutubetli bir Berlin sabahıydı. Sokaklarda, küçük el arabalarıyla evlere süt, tereyağı ve küçük ekmekler bırakan çocuklardan başka kimse yoktu. Köşebaşlarında birkaç polis, duvarlara gece yapıştırılan ihtilalci beyannameleri söküp yırtmaya uğraşıyorlardı." (Ali, 2016:65)